top of page
  • Yazarın fotoğrafıMalik Cansu

Bir Yaz Tatili

2018'in Haziran ayındaydık. Yaz mevsimi kendini hissettirmeye başlamıştı. Yılın en sıcak günlerini yaşayacağımız tahmin ediliyordu. Biz de her yıl olduğu gibi bu yaz da tatil için yola çıkmaya hazırlanıyorduk. Her şeyi aldım mı diye endişelenen annemi izlemek çok eğlenceliydi. Eksik bir şey olmadığı kesinleşince artık yola çıkmak için hazırdık ve rotamızı Antalya'ya çizdik.


Ailem tatili Antalya'da yapmayı planlamıştı. Dişinden tırnağından ayırarak para biriktiren annem için tatil çok önemliydi. Aslında bunu kendi için istiyor diye düşünüyordum fakat her şeyi bizim mutlu olacağımız şekilde planladığını fark edince bu düşüncem beni utandırmıştı. Ben de kendimi tatilin güzel olacağına olan inancıma bırakıp Antalya yolunu izliyordum.


Yolda annemin kucağında uyuya kalmıştım. Annem beni uyandırdığında deniz, güneş ve kumsal tüm güzelliği ile karşımızdaydı. Ben de kafamı kaldırdım ve yıldızların denizin yüzeyine indiğini zannettim daha yeni uyandığım için de denizin rengi deniz mavisinden çok İran Nişabur Firuzesi rengiydi. Denizi görünce ilk kez yürümeye başlayan çocuğunu izleyen ebeveyn mutluluğundaydım ve bu mutluluk denizin o kendine özgü kokusu ile taçlanıyordu. Bu manzarayı annem ile izliyordum. Ne kadar da çok istiyordu tatile gitmeyi. Onun denize bakarken ki mutluluğunu da gözlerinde görebiliyordum. Bu iki yetişkin insan tüm yılını sadece bir haftada yaşayacakları mutluluk için harcıyorlardı. Onların bu mutluluğuna biraz hüzünlenerek bende katılmıştım.


Kalacağımız otel denize çok yakındı oteli ve etrafındaki her yeri araştıran babam sanki yıllardır orada yaşıyor gibi oteli buldu ve eşyaları bırakıp hemen denize gitmek istediğini söyledi. Babamın içindeki çocuğu görebiliyordum. Yol yorgunluğunu bile unutup kardeşimle sahile koşarken onu izledim. Ne kadar çok benziyorlardı birbirlerine. Annemle ben de sahil de lazım olacak şeyleri koyduğumuz çantaları alıp çıktık. Güneş beyaz tenli olan benim için ejderha nefesi gibiydi. Neyse ki şimdiye kadar annem hiç güneş kremini unutmamıştı. Küçüklüğümden beri güneş kremini de annemin üzerime sürdüğü bir kalkan gibi düşünürdüm. Ne de olsa annem kraliçe ben ise prenstim bu benim için küçük bir oyundu. Sahile varmıştık biz de ve sahilde her yıl yaptığım gibi ufku gözlemeye başladım. Ufkun sonsuzluğa açılan bir kapı gibi görmeye devam ediyordum. Annemin de benimle birlikte ufka doğru baktığını fark ettim daha doğrusu oraya baktığını zannetmiştim. Fakat o babamla giden kardeşimi görmeye çalışıyordu. O an kardeşimin mutlu olması ve yalnız kalmaması annem için dünyanın en önemli olayıydı. Sonuçta tatile gelmiştik fakat o kendinin değil de kardeşimin rahat etmesi için uğraşıyordu. Yine kendinden önce bizim mutlu olmamızı istemesini çok garipsiyordum. Ne kadar kardeşime ben bakarım desem de annem kardeşimi eğlendirmek için elinden geleni yapıyordu. Elimden gelen bir şey olmadığını anladığımda annemin bu evren de ki en yüce işlerden birini yaptığını fark etmiştim. O anneliğini yapıyordu. Ve hayatını bizim etrafımızda kurmuştu. Biz mutlu olunca mutlu oluyor, biz üzülünce üzülüyordu. Belki de annelik bunu gerektiriyordu. Annemin kardeşimle kumdan kale yapışını izlerken, bundan sonra annem için neler yapabilirim diye düşündüm ve olabildiğince onun istediklerini yapıp mutlu olmaya çalıştım. Ne de olsa annem benim istediklerimi yapıyor ve yoruldum bile demiyordu. Sonuçta o bir anneydi...

757 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page