top of page
  • Yazarın fotoğrafıAfşin Çakıcı

Dorian Gray'in Portresi

Merhaba sevgili okur, bugün eşi benzeri olmayan bir kitabı inceleyeceğiz. Farklı bir görüş geliştirebilmek için bizi sarsacak türden kitaplara ihtiyacımız var. Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi ile bize bu tarz bir kitap sunuyor. Bu kitap öyle bir kitap ki yıllar sonra tekrar okusanız bile ilk okuduğunuzdan bambaşka bir hali ile karşınıza geliyor. Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde’ın kendisini "Roman yazamazsın!" diyerek aklınca aşağılayan entelijans güruha adeta bir meydan okuma şeklinde yazdığı ilk ve tek romanı.


Oscar Wilde bu romanında birçok psikolojik öğeyi edebi bir üslubuyla harmanlayarak bir başyapıt ortaya koymuştur. Yazar, cinsel kimliğinden ötürü yaşadığı çağ olan Viktorya çağında çok ağır eleştirilere ve yaptırımlara maruz kalmış, o zamanlarda eşcinsellik yasak olduğundan zindanlara atılmıştır. Ne yazık ki Dorian Gray’in Portresi gibi bir yapıt da Oscar Wilde’a çok pahalıya patlamıştır. Tabii bu tutum Oscar Wilde’ı durdurmamış ve Viktorya çağının tüm ahlaki ikiyüzlülüğünü muhteşem bir kurguyla gözler önüne sermiştir.


Bence roman bir kurgudan çok içeriğindeki karakterler ile Oscar Wilde'ın kendisini temsil ediyor ve birçok kişilik çatışmaları meydana geliyor. Oscar Wilde ise bu konuda şöyle söylüyor “Basil Hallward, olduğumu sandığım kişidir. Lord Henry, insanların ben sandığı kişidir, Dorian ise belki başka çağda benim olmak istediğim kişidir.” sözlerini söylüyor. Bu romandaki üç karakter aslında Freud’un psikanalitik kuramında kişiliği oluşturan üç temel yapıdır: ego, süperego ve id. Lord Henry ego, Basil Hallward süperego, Dorian Gray ise iddir. İd (Dorian Gray) dürtüsel, ilkel, haz odaklı, süperego (Basil Hallward) ise ahlaki olan yönümüzdür. Süperego toplumsal kullara göre hareket etmemizi sağlar, rehberlik eder Ego (Lord Henry) gerçeklik ilkesidir fakat çoğu zaman idden gelen dürtülerin uygun zaman ve yerde tatmin edilmesine izin verir. Biraz da kitabın konusundan ve işlenişinden bahsedelim.


Kitabın Konusu


Dorian Gray’in Portresi, Basil Hallward adında bir ressamın, hayranlık duyduğu Dorian’ın portresini çizmesiyle şekillenmektedir. Dorian, yakışıklılığıyla herkesi etkileyen bir gençtir ve Basil de, onun bu güzelliğini ölümsüz kılmak amacıyla portresini çizer. Fakat, bir süre sonra bir şey fark eder, resme Dorian’a duyduğu ruhunda sakladığı gizli duyguları serpiştirmiştir. Bu nedenle yaptığı portreyi kimseye vermek istemez, özellikle de resmin kahramanı Dorian’a. Çünkü resme bakan insanların, kendisinin Dorian’a olan aşkını görmelerinden korkar. Öyle ki bu durum o zamanlarda pek de hoş karşılanmamaktadır.

Sonrasında Basil’in, bu fikrini değiştirmesine neden olan kişi ise, Basil’in arkadaşı Lord Henry’dir. Lord Henry’nin, resmin Dorian’a ait olduğunu söyleyerek Basil’i ikna etme çabaları başarıyla sonuçlanır ve Basil, resmi Dorian’a gösterir. Aslında olaylar buradan sonra baş göstermektedir. Dorian, resmi gördüğü andan itibaren çok etkilenmiştir. Genç Dorian, her ne kadar saf duygular içerisinde olsa da, resmindeki kendi görüntüsüne aşık olur. Hatta, düşüncelerinde o kadar ileriye gider ki, resmin yıllar boyu genç kalmasına ve kendisinin yaşlanacak olma düşüncesine katlanamayarak o anda bir istekte bulunur.


Kendi güzelliğine hayran kalan Dorian, hayatı boyunca kendisinin tıpkı resimde olduğu şekilde güzel kalmasını ve resminde yaşlanmasını ister. Bu düşünce, odada bulunanlar tarafından, ilk başta o kadar da rahatsız edici görünmese de, Dorian’ın bir süre sonra kendisine aşık olan bir kıza kötü davranması ile dilediğinin gerçekleştiğini fark eder ve resmin ruhundaki ilk çürüme baş gösterir.

Dorian Gray’in Portresi, güzellik ve hırs uğruna insanın neler yapabileceğini acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Oscar Wilde, bu kitap hakkında bir ruhun hikayesi demiş ve kesinlikle doğru söylemiş. Kitap sayfaları boyunca, Dorian Gray’in ruhunun nasıl da değiştiğini görüyoruz ve bu değişim gerçekten de tüyler ürpertici. Okuduğunuzda pişman olmayacağınız bir roman.

Alıntılar:


”O halde, onun portresini neden sergilemiyorsun?” ”Çünkü içine, elbette ona hiçbir zaman cesaret demediğim romantizmi koydum. Bundan katiyen haberi yok, bundan asla haberi olmayacak. Ancak toplum bunu sezebilir; ve ruhumu onların sığ, meraklı gözlerine açmayacağım. Kalbim onların mikroskopları altına koyulmayacak asla. Bu portrede kendimden çok şey var, Harry… çok şey var!”

“Sahiden kötü bir etkiniz mi var, Lord Henry? Basil’in söylediği kadar kötü bir etki mi?"

"Bunu gece günlüğüme yazacağım."

"Neyi?"

"Ateşten yananın ateşe doymadığını."


“İyi etki diye bir şey yoktur, Bay Gray. Her etki ahlaka aykırıdır; bilimsel bir bakış açısıyla ahlaka aykırıdır.” “Neden?” “Çünkü bir insanı etkilemek ona kendi ruhunu vermektir. O, artık kendi doğal düşünceleri ile düşünemez ya da kendi doğal tutkuları ile yanmaz. Erdemleri onun için gerçek değildir artık. Günahları, eğer günah diye bir şey varsa, ödünç alınmıştır. Başka birinin müziğinin yankısına, ona yazılmamış bir rolün oyuncusuna dönüşürler.”

“Evet, Dorian, her zaman seveceksin beni. Çünkü ben senin işlemeyi göze alamadığın tüm günahları simgeliyorum…”

131 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Komentar


bottom of page