top of page
  • Yazarın fotoğrafıBora Keskin

Gezgin Nimorod'un Hikayeleri - 2

Güneşli bir Chaibarr sabahında Büyücü Nimorod ve dostlarından insan Erech Gelion, engebeli arazide yan yana ilerliyorlardı. Rakibarr’dan beri uzun yol kat etmişlerdi. Yorgunluğuna karşı gelmeye çalışan Nimorod bir süre daha yürüdü ancak ayakları daha fazlasına dayanamayacaktı.


Asasına dayanıp önünde yürüyen Erech’e seslendi, “Bizi o kadar yürüttün kardeşim, önemli dedin söylemem dedin bir şey demedik. Bari para kazanacak mıyız bu işten onu söyle.”


Erech Gelion cevapladı, “Madem öyle, hayır Nimorod bu işten para kazanmayacağız. Bu bir kız meselesi,” duraksayıp kafasını salladı ve cümlesine devam etti, “dağ goblinleri nişanlımı benden aldı.”


Nimorod duruşunu dikleştirdi, cübbesinin önünü ilikledi, “O zaman başın sağ olsun kardeş-”


Erech Gelion sinirle bakışlarını Nimorod’a dikti, “Benden aldıysa da öldürdü demedim, kaçırmaya gidiyoruz.”


Nimorod gülümsedi ve ellerini iki yana açtı, “Eh söyleseydin ya kardeşim, bütün ekibi çağırırdık.”


Erech sıkkınlığını belli ederek kafasını iki yana salladı, “Nişanlımı koruyamadım, bari herkesi de işinden gücünden alı koymayayım dedim. Hem diğerleri olmadan daha hızlı ilerleriz, konu nişanlımın kaçırılması olunca zaman kaybetmek beni çileden çıkarırdı.”


Nimorod, Erech’in dediklerine hak verdiğini gösterecek şekilde homurdandı ve yürümeye devam ettiler. Bazı yerlerinde diz boyuna kadar gelen çimenlikleri olan ovada bir süre daha ilerledikten sonra onları Solitus Nehri’nin akıntısından gelen ses karşıladı. Önce sadece sesini duyabilirken yaklaştıkça adının hakkını vererek sabit debide akan ancak içine düşen fanilere aman vermeyen Solitus Nehri görüşlerine girdi. Nehrin yatağının uçlarına yaklaşan Erech Gelion ve Nimorod etraflarına bakındılar. Aradığını bulamamış olacak ki Erech sordu, “Peki Büyücü Nimorod, bak bakalım etrafta bir köprü görebilecek misin, çünkü ben göremiyorum.”


Nimorod gözlerini kısıp dikkatlice önce sola baktı, bir şey göremeyince homurdanıp sağ tarafa döndü. Kısa süre sonra, “Eğer gözlerim beni yanıltmıyorsa orada bir köprü var” dedi.


Erech kaşlarını kaldırdı, “Nerede?”


Nimorod Erech’in yanına gelip asasıyla uzaklarda bir yeri gösterdi, “Bak orada, görmüyor musun?”


Erech, Nimorod’un yanında yürümeye başladı, “Pek sayılmaz büyücü, dediğin gibi olsun, umut edelim ki bir göz yanılsaması yaşamış olmayasın.”


Erech’in merakını belli eden hareketleri ile geçen yürüyüşlerinin sonucunda köprüye vardılar. Köprüye bakıldığında bu yörede bulunabilecek köprülerden özgünlüğünü sağlayacak bir farkı yoktu. Köprünün karşı taraftaki ucunda ise durum farklıydı. Cüsse bakımından oldukça iri bir varlık köprünün sonunda bir sağa, bir sola gidip duruyordu. Varlığın vücudundan dışarı doğru yükselen diken benzeri yapılar iri cüssesiyle birleşince onu varlıktan çok yaratığı andıran bir şey yapıyordu. Köprünün başına gelen Nimorod ve Erech birbirlerine baktılar, Erech çaresizliğini belirtecek şekilde kollarını iki yana açınca Büyücü gözlerini devirip önden ilerledi.


Köprünün sonuna geldiklerinde derinden gelen bir sesin etkisiyle oldukları yerde mıhlandılar, yaratık konuştukça esen rüzgâr da cabasıydı, “Vre gafiller! Durun bea! Kim vardır orada?”


Esen rüzgârda şapkasının üzerindeki hakimiyetini zorlukla kurabilen büyücü kendini toparlayıp yaratığı selamladı, “Sana en içten selamlarımı sunuyorum ey köprülerin mutlak koruyucusu, ey…”


Yaratık yüzünü yavaşça Nimorod’a döndü, “İlmi, Uysuz İlmi!”


Nimorod onaylarca başını salladı, “Pekâlâ Huysuz Hilmi, bu köprünün mesulünün sen olduğunu anlıyorum, karşıya geçmek için izin var mıdır?”


Huysuz Hilmi taştan yapılmışa benzeyen kolunu kafasına götürüp birkaç kez vurdu. Kısa süreliğine düşünüyormuş gibi durduktan sonra derinden gelen sesiyle konuştu, “Vardır be, neden olmasın? Ama bir şartla.”


Nimorod dostane bir tavırla asasını Hilmi’ye doğrulttu, “Söyle şartını, al karşılığını.”


Hilmi büyücüye doğru eğildi, “Buradan geçmek için tek soru vardır, ben neyim?” taştan koluyla önce Nimorod’u sonra Erech’i işaret etti, “Cevaplayın yoksa ikinizi de yerim, 3 hakkınız var. Sonra,” yaratık ağzını hızla açıp kapatarak ne olacağını işaret etti.


Nimorod elindeki asasıyla meşgulken Erech heyecanlı olduğunu belli ederek büyücünün yanına geldi, “Çok basit, bunu biliyorum!” Söyledikleri yaratığın dikkatini çekmişti, homurdanarak Erech’e çevirdi bakışlarını. Erech Nimorod’un kulağına eğildi, “Bu bir dağ trolü, değil mi?”


Büyücü Nimorod elini sakalına götürdü, “Olabilir, şayet eminsen dene şansını değerli kardeşim.”


Erech Gelion bağırdı, “Sen bir dağ trolüsün!” Hilmi yüksek sesle homurdanıp ayağını yere vurdu, Erech Gelion ve büyücünün ayakları yerden kesilmişti. Kısa sürede ayaklanıp üstlerindeki tozları silkelediler.


Hilmi kalın bir tonda güldü, “Yanlış, 2 cevap hakkınız kaldı.”


Erech Gelion şaşkınlıkla Nimorod’a baktı, “Nasıl yanlış olabilir?”


Nimorod şimdiye kadar sakalında duran elini indirdi, asasıyla Huysuz Hilmi’yi işaret etti, “Tabii ya, hiç de benzemiyorsun, nasıl karıştırdık?” kafasını bunu daha önce nasıl akıl edemediğini düşündüğünü belli eden şekilde sallayıp cümlesine devam etti, “Sen bir orman trolüsün, bu kadar basit.”


Hilmi bu sefer ayaklarını yere daha sert vurdu ve güldü, “Yanlış, tek cevap hakkınız kaldı bea!”


Nimorod tam tekrar deneyecekken Erech onu durdurdu, “Büyücü bu işi bana bırak, cevabı biliyorum,” büyücü onu durdurmaya çalışsa da Erech Nimorod’dan sıyrılıp heyecanla haykırdı, “Sen Kel Trolloçsun!”


Yaratık derinden gelen ancak yavaş bir kahkahayla karşıladı Erech Gelion’un cevabını, iyice keyiflendiği ifadesinden belli oluyordu, “Bilemediniz vre gafiller, vakit sizin gibi deyyusları mideye indirme vaktidir” dedi ve taştan kolundan beklenmeyen bir hızla Erech’i kapmak için hamle yaptı. Erech gençliğin getirdiği çeviklikle kendisine gelen koldan geriye doğru takla atarak sakındı. Tek elli, sonuna doğru hafifçe kavis alan kılıcını çekti ve duruşunu aldı.


Yaratık tam Erech Gelion’a vuracaktı ki Nimorod’un bağırması herkesi durdurdu, “Bizi yemen etik değil değerli kardeşim! En azından ölmeden önce cevabı bilelim!”


Huysuz Hilmi homurdandı, “Anlamamakta ne diye ısrar edersin! İnsanım bea insan!”


Nimorod ve Erech anlamayan ifadelerle birbirlerine baktılar. Nimorod söze girdi, “Mümkün değil,” elleriyle yaratığın vücudunu baştan aşağıya işaret etti, “Senin yanında ben insansam sen nesin? Benim yanımda sen yaratıksan ben neyim?” Sorusunun saçmalığını fark eden Nimorod sesli şekilde nefesini verip kafasını iki yana salladı.


Huysuz Hilmi eliyle söylenenlere kesinlikle karşı çıktığını ifade etti, “Büyücü kardej ayıp oluyor, troll de olsa insan insan değil midir bea?” Huysuz Hilmi konuşmanın gidişatından hoşnut kalmamış olacak ki saldırılarına kaldığı yerden devam etmek için gürledi. O sırada Nimorod asasını hızla yere mıhladı ve birkaç büyülü söz mırıldanıp yerden iki büyük toprak parçası çıkardı. Asasını tekrar yere vurduğunda havada şimşekler çaktı ve yerden yükselen toprak parçaları hızla yaratığa yöneldi. Huysuz Hilmi kendisine çarpan toprak parçalarının etkisiyle yüksek bir sesle bağırıp yere devrildi. Nimorod ve Erech, Hilmi’nin akıbetini öğrenmek için köprüyü geçip yanına gittiler. Yaratık ağır ağır inliyordu.


Nimorod asasını Erech’e verip Huysuz Hilmi’ye doğru eğildi, “Şimdi, senin hayatını bağışlıyorum. Ancak bilmelisin ki sen bir trollsün, yaptığım büyüden sadece insan olmayanlar etkilenir.”


Huysuz Hilmi Nimorod’a dönüp taştan yüzünün izin verdiği kadar gülümsedi, “Lüzumsuz, arif büyücü. Hangisi daha iyi sen söyle, ömrünün sonuna kadar birileri seni zorluyor diye bu tanrının laneti köprünün bekçiliğini yapıp bir troll olarak yaşamak mı yoksa bir insan olarak ölmek mi?”


Erech elini kılıcının kabzasına koydu, “Sanırım bunun cevabını hepimiz biliyoruz” dedi ve tereddüt etmeden Huysuz Hilmi’nin kellesini alıp belindeki çuvala yerleştirdi.


Nimorod eğildiği yerden ayağa kalktı ve Erech’ten asasını geri aldı, “Belki de en doğrusunu yaptın, trollerin ömrü köprü başında bekleyip aklını kaybetmemek için fazla uzun. İyi tarafından bakarsak artık karşıya geçtik ve Chaibarr Dağı'nı görür gibiyim, vakit kaybetmeden ilerleyelim.” Erech onaylarcasına başını salladı ve gün batımına doğru Chaibarr Dağı’nın içindeki mahzenlere uzanan kapının önüne vardılar. Kapı üç Huysuz Hilmi’nin aynı anda içinden geçebileceği kadar büyüktü ve göz alabildiğine altından yazıtlarla süslenmişti. Erech ve Nimorod uzun süre sessizlik içerisinde kapıyı incelediler.


Nimorod sessizliği bozdu, “Kapıdaki yazıtlar eski goblin dilindedir, biraz kabaca bir lisan ama anlam çıkarmasını bilene çok şey anlatır.”


Erech Gelion homurdandı, “Nişanlımı kurtarmakla alakası olmayan kısımları geçersen iyi olur ihtiyar” dedi ve kapıyı tıklattı. Kapıdan ses seda gelmeyince bir of çekip kapının kenarına oturdu ve Nimorod’u izlemeye başladı.


Nimorod kısa süre sonra heyecanla konuştu, “Buldum! Yazıt, ‘Dost de, öyle gir,’ diyor.” Sonrasında da bağırmaya başladı, “Dost! Dost!” kapıda bir değişiklik olmayınca biraz düşünüp bağırmaya devam etti, “Mellon! Mellon!”


Erech ayaklandı ve Nimorod’un omzuna dokundu, “Ulu büyücü akıllı adamsın ama bazen aklını hiç kullanamıyorsun, kapının tamamını açmamıza gerek yok ve biz kapıyı açmayı hiç denemedik,” belinden kılıcını çıkarıp Nimorod’a uzattı, “al bunu, kapıya sokup kanırt. Tek problem kapının ağırlığı ama üstesinden gelemeyeceğin bir şey değil.” Nimorod dediği gibi kılıcı aldı ve kapıyı zorlamaya başladı. Çok vakit geçmeden kapı açılmıştı ama Nimorod da bitap düşmüştü.


Erech aralıktan geçerken Nimorod’a baktı, “Sen burada kal, hem kapalı alanda büyülerin faydadan çok zarar” dedi ve içeri girdi. Sayısız koridordan geçip düğün seremonisinin yapıldığı büyük salonu buldu ve içeri var gücüyle dalarken “Baskın basanındır!” diye bağırdı. Belinin arkasındaki hançeri çekti ve nişanlısının yanındaki goblin kralına doğru koşmaya başladı.


Goblin kralı o sırada geline yaklaşıp duvağını kaldırdı, o iğrenç suratına bir o kadar çirkin gülümsemeyi yerleştirip “Gelinler de kapanındır” dedi ve gelini öperek düğünü tamamladı. Kralın özel muhafızları Erech’in önünü kesip mızraklarını suratına doğrulttular. Gözyaşlarını zor tutan Erech hançerini sinirle yere fırlattı ve geldiği yoldan geri döndü.


Kapıdan çıkınca Erech’in yanında nişanlısı göremeyen Nimorod şaşkınlıkla ne olduğunu sordu. Erech olanları anlatınca Nimorod da üzüldü.


Nimorod derin bir nefes aldı, “Yapacak bir şey yok, o dağın içinde karşına çıkan muhafızlardan yüzlercesi barınır. Hepsini öldürecek halin yok ya?” Erech üzgünlüğü belli ederek onayladıktan sonra Nimorod konuşmaya devam etti, “Yine de üzülme, sana kız mı yok? Benim pizzacımda çalışan kızlardan birini sana ayarlarız, kötü mü olur?”


Erech sıkkınlığı belli eden bir tonda konuştu, “Yahu bırak büyücü Yamir’i seversen, bugün şahit olduklarını kimseye söyleme yeter.” Nimorod yavaşça yürümeye başlamıştı, Erech de adımlarını hızlandırıp büyücüye yetişti. Ellerini havaya kaldırıp şakayla karışık yakardı, “Nişanlımla bir gün kavuşmak mı yoksa Nimorod’un pizzalarını yiyip ölmek mi?”


Nimorod duydukları karşısında yüzünü buruşturdu, “Pizzalarıma haksızlık etmeyesin değerli kardeşim, bir nişanlının yerini tutmaz belki ama en azından pizza niyetine büyü yer kilo almazsın” Erech hafifçe güldü ve ikili sohbet ederek evlerinin yolunu tuttular.

59 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Ağıt

Comments


bottom of page