top of page
  • Yazarın fotoğrafıBora Keskin

Yazar Erim Şişman ile Röportaj

Kendinizden biraz bahseder misiniz? Erim Şişman kimdir? Çocukluğunuz, gençliğiniz ve öğrenim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir aile yaşantısı içinde büyüdünüz?


Erim Şişman’ı bir gözlemci olarak tanımlayabiliriz. Amatör olarak başladığı gözlem aktarımında kendini geliştirmeye çalışan birisi. Sürekli okuyorum, izliyorum, hayal ediyorum, sokaklarda dolaşıp insanları gözlemliyorum. Büyük ölçüde de sokaklardan besleniyorum. Hiç durmadan -rüyalarımda bile- öyküler yaratmaya çalışıyorum. Öykülerimi en uygun formda sunmaya özen gösteriyorum. Bu öyküler; fotoğraf, resim, Instagram hikayesi, roman, şiir, senaryo ya da heykel olabiliyor. Görsel sanatlar ve sanat tarihi üzerine özellikle kafa patlattım. Bu sayede öykülerimi çeşitli formlarda sunabiliyorum.


Hayalperest bir çocuk oldum, üniversiteye kadar öğrenim hayatım tam da olması gerektiği gibi berbattı. Çünkü ancak lise bittikten sonra eğitim sistemimiz istediğim yönde eğitim almama müsaade etti. Gençliğim oldukça hareketli ve zordu. Sıradan ve güzel bir aile yaşantım oldu.


Erim Şişman yazarlığa nasıl başladı? Sizi eserlerinizi ortaya koymaya iten şey ne idi?


Yazarlıktan ziyade öykücülük daha doğru bir tanım olacaktır. Buradan hareketle konuşmam gerekirse de herkes gibi ben de çocukluk yıllarımda öykücülüğe başladım. Her çocuk, usta bir öykücü ve gözlemcidir. Ne yazık ki zamanla bu özellik ölür. Benim gibi şanslı çocuklarsa inatla bu yönlerini korumaya devam ederler. Öykücülüğü koruma adına dikkat dağınıklığıyla, hiperaktiviteyle, hatta aptallıkla suçlanırlar.


Aslında umursamadıkları bilgileri zorla beynine sokmaya çalışan yetişkinlere karşı bir direniştir bunların hepsi. İlk şiirimi sekiz yaşımdayken okuldaki bir kıza yazmıştım. Daha sonra dokuz yaşımdayken deprem hakkında yazdığım bir şiir dergide yayınlandı. Herkes güzel tepkiler veriyordu. Bu motivasyonla ömrüm boyunca yazıp çizmeye devam ettim. Aslında bu hayalperestliğin bir başı ya da sonu yok. Herkeste doğuştan var olan bir cevheri korumayı, düzgün şekilde sunmayı ve sunum türlerinin yapısal özelliklerini derinlemesine öğrenmeyi başardım.


Erim Şişman’ın yazma hedefi nedir? Eserleriniz ile okuyucuya neleri aşılamayı amaçlıyorsunuz?


İnsanlar gördükleri ilginç rüyaları birilerine anlatma zorunluluğu hisseder. Ben de hayal ettiği ilginç “şeyleri” insanlara anlatma/aktarma zorunluluğu hissediyorum. “Aşılama” çok iddialı bir laf olur fakat birilerine ilham olursam ve bilinçdışında muhafaza ettikleriyle dikkat çekici bir kolaj yaratmalarını sağlayabilirsem ne mutlu bana.


Erim Şişman’ın Zürafa Tozu’nu yazarken okurlara anlatmayı hedeflediği, vermek istediği mesajı neydi? Nerelerden ilham aldınız?


Ankara sokaklarından, Ankara gecelerinden ve Ankara barlarından ilham aldım. Hedefi olmayan bir yolculuktu. Bence hala bir hedefe de ulaşamadı. Zürafa Tozu benden bağımsız olarak yolculuğuna devam ediyor.


Fomenta’nın alışılmışın dışında kalan konusunu nasıl buldunuz? Sizi böyle bir eser ortaya koymaya neler itti?


Fomenta, gördüğüm bir rüya üzerine ortaya çıktı. Kendi yolunu kendi bulan bir öyküydü. Oturdum ve sadece yazdım. 2 haftada ortaya çıktı. Bugünlerde istesem de o zamanki rahatlıkla oturup bir kitap yazmaya başlayamam.


Şimdi de Ottomania’ya gelelim: Erim Şişman için kurgu türünde yeni bir alt dal oluşturma fikri nasıl oluştu? Kitabınızı okumamış okurlarımızı nasıl bir hikaye bekliyor?


Kesinlikle bir alt dal oluşturma gibi bir muradım olmadı, bundan sonra da olmaz. Bunlar reklamcıların işidir. Ottomania; Steampunk, Cyberpunk, Dieselpunk v.s. gibi bir tür olan Ottopunk evreninde geçiyor. Librairie française arşivlerine kadar girmeme sebep olan önüne geçemediğim bir tarih merakına kapıldım. Fakat tarihten kastım siyasi süreçler ve savaşlar değil. Sosyal yaşama ve sokaklara ışık tutan önemsiz belgelerden bahsediyorum. Osmanlı Dönemi’nde yaşanmış inanılmaz olaylara ve çok orijinal karakterlere tesadüf ettikçe iştahım daha da kabardı. Yeni nesil ve gelecek nesiller için bu bilgileri biraz süsleyerek servis etmem gerektiğini düşündüm ve Ottopunk böylece evrenini var ettim. Var ettim deme sebebim, benden önce kimse fütüristik teknoloji ve 1890 – 1910 İstanbul sokak kültürünü harmanlayarak bir evren oluşturmamıştı. Benzerleri tabi ki var(dır). Okurları bu evrenin doğuşunu anlatan bir hikaye bekliyor.

Ottomania’nın kapağında bir dönem Osmanlı döneminde sokak kültürünü araştırdığınız yazıyor, bu çalışmalarınız eserinizi ve bir yazar olarak sizi Erim Şişman’ı nasıl etkiledi?


Eserin daha güçlü olmasını sağladı. Bir öykücü olarak da epey beslendim tabi.


Sırada yazmaya yeni başlayanların faydalanabileceği bir soru var: Kitaplarınızı yazma sürecinde ne tür sorunlarla karşılaştınız? Yaşadığınız zorlukları nasıl aştınız? Birkaç söz alabilir miyiz?


Bir zorlukla karşılaşmadım açıkçası. Önce uzun bir süre hikaye üzerine düşünüyorum. Bazen birkaç ay sürebiliyor. Hoşuma giden fikirleri not oluyorum. Ne zaman ki öykü tam olarak ortaya çıkıyor, o zaman yazmaya başlıyorum. İlk iki kitapta hiç düşünmeden oturup yazmaya başlamıştım. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Eskiden yaptığım hataları artık yapmıyorum. Öncelikle Joseph Campbell’ın “The Hero With A Thousand Faces” kitabını okumalılar. Nasıl öykü inşa edilir güzel bir şekilde öğreneceklerdir. Güçlü yazarların (çok satanlar değil) kitaplarını analiz ederek, çözümleyerek okumalılar. Öykülerini nasıl inşa ettiklerini formülize etmeliler. Bu işi hakkını vererek yapmak isteyen herkes, öykücülüğün teknik kısımlarını tam anlamıyla öğrenmeli. Nasıl diyalog yazılır, nasıl ters köşe yapılır; hepsinin bir formülü var. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Teknik eğitim tamamlandıktan sonra hiçbir sorun karşınıza çıkmayacaktır.

Erim Şişman ilk kitabını çıkarttığınızda neler hissetti? Eserlerini nasıl kitaplaştıracağını merak eden okurlarımıza neler söylemek istersiniz? Kitap çıkarmak için neler gerekir, kitap çıkarmanın püf noktaları nelerdir?


Kitap çıkarmak önemli değil. Artık herkesin kitabı var. Şımarık insanların çağındayız artık. Kapitalizm, insanları daha fazla şımartmak için harıl harıl çalışıyor. Artık oluşturulmak istenen "personaya" ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay. Parasını basıp kitap çıkarın ve yazarlık "personanızın" tadını çıkarın. Yazarlık "personası" sıkarsa, model olun. O da sıkarsa oyuncu… Kitap çıkarmanın püf noktalarını filan bilmem ben. Bunlar da reklamcıların işi. Önce öyküye odaklanılmalı. Ben Zürafa Tozu’nu ilerde torunlarım okusun diye yazmıştım. Eşimin önerisi üzerine bir yayınevine sundum, onlar da beğendi ve çıktı. Hiç çıkmamış olsaydı da şu an ne hissediyorsam aynısını hissederdim. Ünlü olmak isteyen kendine başka bir meslek bulsun. Fenomenler gibi önce ünlü olup sonra mesleklerine karar verme lüksleri de var. Recep Tayyip Erdoğan’dan, Deniz Seki’ye kadar herkesin kitabı var artık. Kitap değerli bir şey değil. Basit bir reklam çalışması. Elinizde iyi bir öykü varsa, film yapımcıları da, yayınevleri de sizi rahat bırakmayacaklardır zaten.


Türk kurgu ve fantastik romanları hakkında neler düşünüyorsunuz? Bir kurgu Erim Şişman’a göre nasıl olmalıdır? Genel olarak Türkiye’de kurgu ve fantastik romanlarının geldiği nokta ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?


Türkiye’de fantastik romanlar en iyi dönemini yaşıyor diye düşünüyorum. Ne yazık ki Türkiye’de sağlam okurlar yok. Yılda en fazla üç, dört kitap okuyor insanlar. Onları da “çok satanlar” vitrininden tercih ediyorlar. Birçok güçlü kalemin eserleri raflarda çürüyüp gidiyor. Tarihsel kurgu ve bilim kurgu, aynı şekilde çok iyi bir noktada. Kitap okumaya aşina olmayan neslin yerini, kendini geliştirmeye adamış, meraklı bir nesil alıyor. Bugünkü furya birkaç yıla geçecek, herkes hak ettiği değeri görecek diye düşünüyorum/umuyorum. Bugün Enis Batur’un yazılarını övdüğümde insanlar gülüyor. Sosyal medya fenomeninden bahsediyorum sanıyor. Bu o kadar acı bir durum ki. Enis Batur gibi muhteşem bir yazardan bihaberler. Gerçekten acınası bir durum.


Erim Şişman kitapları denildiği zaman okuyucunun aklında oluşturmak istediğiniz sabit bir imaj, tip var mıdır? Erim Şişman kitapları kesinlikle şöyledir gibi?


Proje yazarlar vardır. Onların kitapları tek tip olur. Çünkü onlar bir topluluğa, ideolojiye hizmet ederler. Ben kimseye hizmet etmiyorum. Bu tavrım biraz asi görülebilir ama bu da önemli değil. Çünkü benim gayem Erim Şişman’ı bir marka yapmak da değil. Kitaplarımı anonim olarak da çıkartabilirim. Benim için önemli olan tek şey, sihirli öyküleri saklı oldukları yerlerden çıkarıp en doğru şekilde sunmak. İlk kitabım “yeraltı edebiyatı” rafındaydı, ikincisi “fantastik edebiyat”, üçüncüsü “bilim-kurgu”. Şu anda yazdığım öykü korku mesela.

94 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page